HakSen Elazığ İl Temsilcisi Murat Akdin’in yaptığı basın açıklamasına üye sendikaların temsilcileri ve üyeler katıldılar.
Murat Akdin açıklamasında şunları söyledi;
Konfederasyon ve sendikaların değerli yöneticileri,
Kıymetli Basın Mensupları,
On yıldır hükümet ile yetkili sendikalar arasında yapılan toplu görüşmelerde yetkili sendikalar ortak bir irade ortaya koyamamışlardır. Hükümetler değişse dahi kaybeden kamu çalışanları ve emekçiler olmuşlardır. Sosyal güvenlik reformu, sözleşmeli personel uygulamasının yaygınlaştırılarak iş güvencesinden yoksunlaştırılması, tedavi giderlerinden çalışanlardan pay alınması, enflasyonun altında göstermelik maaş artışları ve en önemlisi hukuk dışı uygulamalar ile kamu çalışanları, emekçiler kazanılmış haklarını da kaybetmişlerdir.
Evrensel sendikacılık ilkelerinin olmazsa olmaz unsuru olan Grev ve Toplu Sözleşme hakkının verilmesi için siyasal iktidarlar tarafından herhangi bir irade ortaya konulmadığı gibi bu güne kadar yetkili sendikalar tarafından da ortaklaşa bir tavır konulamamıştır. Bugüne kadar yaşananlar göstermiştir ki, grev ve toplu sözleşme hakkından yoksun bir sendikacılık dernek statüsünden ileriye gidememiştir.
Bizler, tüm farklılıklarımıza rağmen çalışanların ve emekçilerin ortak çıkarları için birlikte hareket etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Ülkemizdeki kamu sendikacılığının içine düşürüldüğü kriz bunu yapmamızı zorunlu kılmıştır. Benzer taleplerimizi ayrı ayrı seslendirmek yerine tek ses olarak haykırmak istiyoruz. Diğer taraftan, zaman ve ülke koşulları çalışanın ve emekçinin aleyhine işlemiş, siyasi iktidar sahipleri ‘dikensiz bir gül bahçesi’ yaratmak arzusu ve hevesi ile kendilerine kayıtsız şartsız tabi olacak sivil toplum örgütleri ve sendikalar kurulmasına önayak olmuş, yarattıkları ‘güdümlü sendikacılık’ anlayışı doğrultusunda çalışanın ve emekçinin sesini kısmaya çalışmışlardır.
Kendi sendikal hak ve özgürlüklerini savunmaktan dahi uzak, güdümlü sendikaların ‘atanmış’ temsilcileri, şayet varlık sebeplerini siyasi iktidarların eteğinde var olmak olarak tanımlıyorlarsa, en azından; fikren, anlayış olarak, ideolojik olarak, siyasal ve duygusal olarak bağlı oldukları siyasi iktidar çatısı altına girecek kadar dürüst olmalıdırlar. Zira kamu çalışanları ve emekçiler, hak aramaktan hatta kendi sendikal hak ve özgürlüklerini savunmaktan uzak sendikalara mecbur da değildir, muhtaç da değildir.
23 MAYIS 2012’de bir günlük uyarı grevine katılırken, işte bu anlayış ve duruşun bir gereği olarak kamu çalışanlarının ve emekçilerin hak ve özgürlüklerinin elde edilmesinin, dışlayıcı değil birleştirici bir tutumla, teslimiyetçi değil kararlı ve onurlu bir mücadele ile mümkün olabileceği inancı ile hareket ediyoruz.
Bu hak ve emek mücadelesinde; tüm emek kitle örgütleri, kişisel ve kurumsal kaygı ve endişelerden, çıkar hesaplarından uzakta, tek vücut olarak ve tek sesle bulunmak durumundadırlar. Bu tarihi bir görev ve sorumluluktur.
İçinden geçtiğimiz süreçte küresel emperyalizm, sömürüyü küreselleştirme uygulamalarıyla ulusal egemenliğimizi, bağımsızlığımızı ve emek mücadelemizi önemli ölçüde tehlikeye sokmuştur. Küresel sömürü, özelleştirme ile birlikte emek dünyasında taşeronlaştırmayı dayatmış, sendikasızlaştırma sendikal örgütlenme mücadelesinin önündeki en büyük engel haline gelmiştir.
Ülkemizdeki küresel sermayenin işbirlikçisi iktidarı, kamu çalışanlarını hep yok saymıştır. Yok saymaya hala da devam eden hükümet, her Toplu Görüşme sürecinde de yüzdelik komik ücret artışları ile alay etmektedir.
Bu iktidar döneminde ekonomik kriz çalışanların üstünden silindir gibi geçmiş, işsizlik çığ gibi büyümüştür. İnsanlarımız evine ekmek götüremez, kirasını ödeyemez, çocuğunu okutamaz hale gelmiştir. Halkımız yoksulluğa, açlığa ve sefalete mahkum edilmiştir.
Hükümetçe, memur maaşlarına %3.5+%4,Türk Lirası gibi trajikomik artışları reva görmüştür. “Sorun belli, Türkiye eğer büyüyorsa biz bu büyümeden payı istedik ya da Türkiye, Maliye Bakanı, diğer yetkililerin yansıttığı gibi ekonomide işler rayında değil, birileri rol yapıyor. Bu iki soruya cevap aradık. Avrupalıysak Avrupa’nın, dünyanın krizi en iyi yöneten ülkesiysek bunu memurlar da hissetsin, Afrika ülkesiysek bizde bilelim, taleplerimizi gözden geçirelim. Hangi statüye girdiğimize dair bir cevap verilmedi. ‘Ama enflasyona ezdirmedik’ rakamları yerine,
Sayın Maliye Bakanına soruyoruz, 2011 yılında bu ülke yüzde 8,5 oranında büyümedi mi- 2011 enflasyonu yüzde 10,5 gerçekleşmedi mi- Şu anda ilk 4 aylık enflasyon 3,05, bunun yıllığa tekabül eden oranı yüzde 11’in üzerinde değil mi- Sizin 74 milyondan vergi ve harçlar olmak üzere alacağınız bu oran, yeniden değerleme oranı yüzde 10,26 değil mi- Devlet olarak milletten harcını, vergisini alırken, ona bir limit belirliyorsunuz. Yeniden değerleme oranı yüzde 10,26. Öyleyse bunun altında zam teklifi yapmak bile kendi kendinize ters düşmek olmaz mı- Bu sorulara cevap aradık ama verilen cevaplar inandırıcı değildir.”
Diyaloğu, diyalog esnasında sivil baskı unsuru olmayı ama diyalogların bittiği yerde gerekli tepkiyi vermeyi sendikal ilkeler içerisinde olmazsa olmaz olarak görüyoruz, “Hükümetin, Kamu İşveren Heyeti’nin 14 Mayıs günü getirdiği teklife de olabilecek en ağır eleştiriyi yaptık. Bugün gelinen noktada, toplu sözleşme uyuşmazlıkla sonuçlanmıştır. Sorumlusu kamu işveren heyeti, sorumlu Maliye Bakanlığı yetkilileri,hükümettir ve sorumlusu malum üçüzler olan yetkili sendiklardır…
Başta kamu çalışanları olmak üzere ücretli ve dar gelirli kesimler, ekonomik büyüme döneminde de kriz döneminde de gözetilmemişlerdir. Yapılan yasal düzenlemelerle eğitim ve sağlık gibi temel kamu hizmetleri paralı hale getirilmiş, başta emeklilik yaşı olmak üzere sosyal güvenlik alanında kazanılmış haklardan geriye gidilmiştir.
Konut Edindirme Yardımı kesintilerinin geri ödenmesi tam bir skandala dönüşmüştür. Kesintilerin eksik nemalandırılması yetmiyormuş gibi yüz binlerce hak sahibine KEY hesaplarından hiçbir ödeme yapılmazken, yüz binlerce hak sahibine de eksik ödeme yapılmıştır.
Aynı Hükümet, doğal gaz, akaryakıt, elektrik gibi bazı temel mal ve hizmetlere 2011 yılı içerisinde fahiş oranlı zamlar yapmıştır. 2012 yılında ise daha fahiş zamlar kapıdadır.
İktidarın kamu çalışanlarına karşı bu pervasızlığı, 4688 Sayılı Sendika Yasasına dayanarak yapmaktadır. Sendikal mücadelenin en önemli silahı grevdir. Grevli, toplu sözleşmeli yasaya sahip olmayan sendikaların dernekten öteye bir işlevi olmamaktadır. Bu günkü iş bırakma eylemimizin en önemli nedeni toplu sözleşmeli ve grevli bir sendika yasasının çıkartılmasıdır.
Sayın Başbakanımızın, yaptığı açıklamada kamu emekçilerine göz dağı verircesine eylemin yasal olmadığını iddia etmiştir. Bizler gücümüzü Başbakan’ın iki dudağının arasından çıkacak sözlerden değil, Danıştay kararlarından ve hukuka dayalı uluslararası sözleşmelerden alıyoruz. “Memurumuz, hukuka saygılıdır. Keşke iş bırakma durumunda hissetmeyeceğimiz tabloyu oluştursalardı. Keşke Kamu İşveren Heyeti, heyet başkanı hukuka saygılı olup beklentilere cevap verseydi. Burada kastedilen memurun, henüz grev hakkının olamaması ise bu doğrudur ama uluslararası anlaşmalar gereği attığımız imzalar var ve Anayasa’nın 90. maddesi, ‘iç hukuk mu uluslararası hukuk mu’ sorusu sorulduğunda uluslararası hukukun önde geldiği gerçeğini ortaya koyuyor. Anayasa’nın 90. maddesine göre bu kararımızı, Eğitim Hak-Sen Genel Merkezi olarak aldık. Bu hukuka uygun karardır.
İnsan onuruna yaraşır hakça bir ücretin alınabilmesi, adalet ve eşitliğin sağlanması, demokrasi ve özgürlük mücadelesi ancak toplu sözleşmeli, grevli yasal bir düzenlemeyle gerçekleşir. Kamu çalışanları kimseden lütuf beklemeyecek, siyasi iktidarın oyalama taktiklerine ve tehditlerine aldırmayacak, haklarını söke söke alacaktır. İktidarın çalışanlara köle muamelesi yapmasına emeğin gücü asla izin vermeyecektir.
Bütün bu olup bitenlere seyirci kalmadan, sendikal işlevi güç birliği içinde harekete geçirerek, iktidarın baskılarını protesto etmek için, ülkemize, cumhuriyetimize, bağımsızlığımıza, emeğimize ve geleceğimize sahip çıkmak için bugün bir günlük iş bırakma eylemini gerçekleştiriyoruz.
Bizler biliyoruz ki, ancak örgütlü güç, kitleselliğe dönüşürse etkin olabilir ve sonuç alabilir. Ülkeyi kendileri için dikensiz gül bahçesi yapmak isteyen iktidara, kamu çalışanları meydanlarda gereken yanıtı ve dersi verecektir.
Şimdi eylem zamanıdır, birlik ve dayanışma zamanıdır. Tüm emekçileri ve halkımızı eylemimize destek vermeye çağırıyoruz.
Bizler, bu tarihi sorumluluğun ve görevin bilincindeyiz.
Yaşasın Grev ve Toplu Sözleşme hakkımız.